Ana içeriğe atla

Filmsel Uzam ve Zaman Bakımından Kurgu

Filmsel Uzam
Çevirim oyunluğunda (senaryosunda) yer alan çekimlerin, uygulayımsal zorunluluklardan dolayı değişik zamanlarda, değişik yerlerde çevrildiğini biliyoruz. Bunlar, kurgu yoluyla oyunluktaki sıralarına göre dizildiklerinde, hiç olmazsa aynı görünçlük (sahne), aynı ayrım (plan) içinde, zaman ve yer bakımından birbirini izleyen bir bütün oluşturur.
Sinemacı bu tür çalışmayı daha da geliştirebilir; isterse birbiriyle hiç ilişkisi olmayan yerlerde ve zamanlarda çevrilmiş çekimleri de birleştirerek, gerçekte olmayan bir yeri ve gerçek sürenin dışında bir zamanı yaratabilir, üstelik bunlar da bir bütünlük taşıyabilir. Bu yer ve zaman, artık varlığını ancak filmde kazanan yepyeni bir uzam (mekan) ve zamandır, yani filmsel uzam ve filmsel zamandır. Başka bir deyişle, filmsel uzam ve zaman, yalnız görüntülerde gerçeklik kazanan, doğada ancak kimi öğeleri yer alan uzam ve zamandır. Sinemacı, doğadaki uzam ve zamanı kendi bildiğince biçimlendirerek filminin uzam ve zamanım kendisi yaratır. sinemacı gerçek yaşamda bir araya gelmesi olanaksız zamanları da (geçmiş zaman, gelecek zaman, şimdiki zaman) bir araya getirebilir; gerçek yaşamda bir araya gelmesi olanaksız uzam parçalarını da (örneğin aynı görüntü içinde hem şimdiki zamanda yaşayan kimseyi, hem de aynı kişinin çocukluğunu gösteren; hem şimdiki zamanda yaşadığı yeri hem çocukluğundaki yeri veren ikiye bölünmüş görüntü). Sinemacı zamanı doğal akışıyla verebileceği gibi bu akışı hızlandırabilir, yavaşlatabilir, durdurabilir, zaman içinde atlamalar yapabilir, zamanı tersine döndürebilir; uzam içinde de atlamalar yapabilir.

Filmsel Zaman
Filmsel zamanın temelinde ve zaman üzerindeki bu alabildiğine özgürce egemenlikte, en çok derişik zaman denilen kullanış yatar. Derişik zaman herhangi bir olgunun doğadaki gerçek süresinin az ya da çok kısaltılmasıyla ortaya çıkar. Sinemacı herhangi bir olguyu, başından sonuna dek doğal süresiyle vermek zorunda değildir. Tam tersine, sinemacı çok kez bu olguyu elden geldiğince kısaltmak zorundadır; çünkü filmlerin belli bir süreyi aşmaması zorunluluğu sinemacıyı zamanda alabildiğine tutumlu olmaya yöneltir. Sinemacı bu derişik zamanı gerçekleştirebilmek için, olgunun güçsüz noktalarını, güçsüz zamanlarını eler, yani dramatik gelişmeye bir katkısı olmayan olayları atar, bunun yerine, olgunun birkaç ana noktasından seçilmiş parçaları izleyiciye sunar; izleyici aradaki boşlukları kendi düş gücüyle bütünler. Filmsel uzam ve zamanın nasıl gerçekleştirildiğine en yalın örnek olarak, evinden okuluna giden bir öğrenciyi ele alalım. Sinemacı filmsel uzam ve zamandan yararlanamasaydı, derişik zamanı kullanamasaydı, öğrencinin evinin kapısından çıkıp sınıfına girinceye kadarki her şeyi kesintisiz olarak, gerçek uzam ve zaman içindeki akışıyla vermek zorunda kalacaktı ve belki bir buçuk saatlik bir filmde yalnız bu olgu yirmi dakika, yarım saati alacaktı. Oysa sinemacı bunun yerine öğrencinin kapıdan çıkışını, birkaç basamak inişini, sokakta gidişini, bir dolmuşa atlayışını, az sonra dolmuştan inip okula varışını, birkaç adımlık yürüyüş, birkaç basamak çıkıştan sonra sınıfa varışını göstermekle bu "evden okula gidiş"i izleyiciye sunmuş olur.