Ana içeriğe atla

İletişim ve Dil Olarak Kurgu

"Kurgu, film yönetmeninin dilidir. Yaşayan bir söz söyleme yetisi olarak, şöyle düşünülebilir: bir kelime vardır —pozlanmış film parçası, görüntü; bir cümle vardır- bu parçaların birleşimidir."
V. I. Pudovkin 
Film Technique and Film Acting



Carroll kurgu ve kavrayış konusuyla ilgilendiği kadar, insan iletişiminin bir yansıması olarak sinema üzerine de çalışmıştır. Şöyle yazar:

Kurgu sadece kimya ve mekanik değildir. Dünya sinemasının toplumsal kurumsallığı içinde bir iletişim aracıdır. Uygulaması yönetmenlerin izleyiciye hikayeler, metaforlar ve hatta kuramlar nakletmesine imkân veren bir eklemlenme aracı sağlar.⁵⁴

Ona göre sinemanın iletişimsel güçleri insan zihninin arzularıyla ilişki kurar -özellikle muhakeme yetisiyle. Carroll'un belirttiği gibi, izleyiciye ardışık film çekimleri sunulduğunda:

Bu görev izleyicinin tümevarımsal yeteneğini bağlar. Seyirci yeni materyal ile önceki bilgiler arasındaki bağı kendisi kurmalıdır. Kurgu tüm hikayeyi işlemez; kurgunun en önemli içeriği, onun kısmi bir sunum olmasıdır. İzleyici boşlukları kendisi doldurmak zorundadır.⁵⁵

Açık bir biçimde, daha geleneksel filmler yapıldıkça, izleyiciden beklenen entelektüel çaba azalmaktadır.

Diğer eleştirmenler de sinema kavramını iletişim olarak benimserken, montaj araçlarını, dilbilimsel yapı ve kodlara benzeterek, Carroll'dan daha az "doğal" sayma eğilimi gösterirler. Film kuramının ilk yıllarında, Sergei Eisenstein Japon "ideogram"ını montaj için bir model olarak işaret etmiştir. Onu çeken şey, Japon dilinin resimsel/hiyeroglif doğasıydı. Belirttiği gibi, "onların yazısı öncelikle temsilidir"⁵⁶

Daha yakın dönemde sinemasal ve dilbilimsel sistemler arasındaki paralellikler Fransız kuramcı Christian Metz tarafından ileri sürülmüştür. Ancak Metz film kurgusunun biçimsel dilbilimsel bir sistem yarattığını ima etmekten kaçınmaya dikkat etmiştir.⁵⁷ Bunun yerine Metz (fotoğrafik görüntünün güvenilirliğine dayanan) sinemanın sözlü tarzlara karşı koyan bir dizi özelliğini listeler: anında anlaşılabilirliği, soyutlamayı önlemesi, heterojenliği, evrenselliği, "çifte eklemlenmesinin" olmaması, yan anlamın aşırılığı, tek yönlü iletişim dinamiği. Bu farklılıklara rağmen Metz "riskli 'filmodilbilimsel' girişimin tamamen haklı çıktığına ikna olur"⁵⁸ ama bir sinema "göstergebilimi"nden⁵⁹ söz etmeyi tercih eder. Metz'in belirttiği gibi: "sinema anlatı sorunlarıyla karşı karşıya gelmesi ölçüsünde, ardışık gruplamalar sırasında, özel anlamlama işlemleri oluşturdu."⁶⁰ Bu nedenle Metz filmin (kurgunun yarattığı) dizimsel birimleri araştırır ve aşağıdaki sorulara yanıt vermeye çalışır: 
"Sinema ardışıklığı, zamansal kaymayı, zamansal kırılmaları, nedenselliği, aykırı ilişkileri, sonucu, uzamsal yakınlığı ya da uzaklığı, vs. nasıl ifade eder? Bunlar sinema göstergebiliminin belli başlı sorularıdır."⁶¹

Metz (ve sinemayı "dil" olarak düşünenler) için (kısmen kurgunun oluşturduğu) söylevsel yapılar öğrenilmelidir. Bu görüşe karşı çıkan Carroll filmlerin "kodlarının sinemasının uylaşımlarını öğrenmiş olan izleyiciler tarafından çözüldüğünü"⁶² reddeder. Carroll böylesi bir kavrayışı daha çok "tanımaya"⁶³ dayalı bulur.


⁵⁴ Carroll, "Toward a Theory of Film Editing", Millennium Film Journal 79 (Winter/Spring 1979), s. 79. 55
⁵⁵Carroll, "Toward a Theory...", s. 80.
⁵⁶ Eisenstein, "The Cinematographic...", s. 127.
⁵⁷ Metz, a.g.e., s. 48.
⁵⁸Metz, a.g.e., s. 60.
⁵⁹ Metz, a.g.e., s. 89.
⁶⁰ Metz  a.g.e., s. 95.
⁶¹ Metz, a.g.e., s. 105.
⁶²Carroll, "Film Attention..", s. 11.
⁶³Carroll, "Film Attention...", s. 14.