Ana içeriğe atla

Çarpıcı Kurgu

Eisenstein'ın «Yapıtı» bölümünde tiyatro ve ilk sinema çalışmalarında da gördüğümüz gibi, sanatçının ilk geliştirdiği kurgu, «çarpıcı kurgu»dur (montage of attractions). Eisenstein bunu önce tiyatroda uygulamış, sonra da sinemaya aktarmıştır (bak. «Yapıtı»). Eisenstein, çarpıcı kurgu kavramına nasıl ulaştığını şöyle anlatır: « ... Zira unutmayalım ki, sanatın gizemlerini, bilinmezliklerini bilimsel olarak çözmeye çalışan kimse, genç bir mühendisti. Okuduğu bilim kolları ona bir şey öğretmişti: Bilim ancak araştırma alanına ölçü birimleri uygulanabildiği zaman başlar. Öyleyse sanatın gücünü ölçebilecek bir birim arayalım. Fizik «iyon» ları, «elektron» ları, «nötron»ları biliyor. Sanatta da «çarpıcılık»lar (atraksiyon'lar) olacak! Günlük dile uygulayım alanından gelmiş bir sözcük vardır; makine parçalarının ve boru parçalarının bir araya getirilmesini anlatır. Bu güzelim sözcük kurgu'dur (montage). Henüz moda olmamışsa da geçer akçe olmak için her niteliği taşımaktadır. Tamam! İzlenim birimlerinin belli bir dizgede birleşmesi, adını bu iki sözcükten alacak; biri işleyimden, öbürü müziklıolden gelen iki sözcükten. Kaldı ki bu iki sözcüğün kaynakları açıkça kentçiliğe uzanıyordu ve bizler o yıllarda korkunç denecek ölçüde kentçiydik. İşte «çarpıcı kurgu» terimi böyle doğdu» (8:227- 228). Ve ardından ekler: «O zamanlar Pavlov'un öğretisini daha iyi bilseydim «estetik uyaranlar kuramı» derdim buna» (8:228). 
Demek ki «çarpıcılık» kavramı, Eisenstein'ın eskiden beri tutkunu olduğu sirkten, müzikholden kaynaklanmaktaydı. Neydi bu çarpıcılık? «Çarpıcılık, tiyatronun her saldırgan anıdır; yani izleyiciyi, duyumsal ya da ruhbilimsel bir eyleme yönelten her öğedir. Bu öğeler, izleyicide kimi coşkusal şokları oluşturmak için deney yoluyla doğrulanabilir ve matematiksel olarak hesaplanabilir... Biçim alanında çarpıcılığı, görüncün kuruluşunun ... özerk ve birinci öğesi sayıyorum» (8: 186). 
Çarpıcı kurgunun bir kaynağı sirk ve müzikholse, bir kaynağı da tepkebilimdir (reflexology). Nitekim az önce Eisenstein'ın «o zamanlar Pavlov'un öğretisini daha iyi bilseydim «estetik uyaranlar kuramı» derdim buna» dediğini gördük. Tepkebilime göre, belirli uyaranlar belirli tepkilere yol açar; insan davranışları da bu türden temel olayların düzenlenmesiyle açıklanabilir. Bundan yola çıkan Eisenstein, bir çekirnde yer alan uyaranların etkisinin de hesaplanabileceğini, dolayısıyla bu uyaranları çekimlere yerleştirerek izleyiciyi belli tepkilere yöneltmenin elde olduğunu düşünür, Yani Eisenstein, uyaranıarın çekimlerde bir çeşit «koşullu tepke»ye yol açmak üzere kullanılmasını erekler. Sinemada, izleyicide bu çeşit koşullu tepkeyi yaratmanın en kestirme yolu çağnşımlardan yararlanmaktır: «Gerçekte karşı karşıya getirilenler olaylar değil, çağrışımların zincirlenmesidir» (15: 130). Başka bir deyişle sinemada çarpıcılık, izlekle ve öbür çarpıcı öğelerle olan çağrışımsal ilişkisiyle belirlenir: «Seçilmiş ve özerk, ama sonuçta izleksel belirli bir etkiye açık eylemlerin özgür kurgusu» (8:187).

Dolayısıyla çarpıcı kurguda ve her çeşit kurguda izleyicinin durumu da önem kazanır, izleyici bir çeşit «anahtar-öğe» olur. Çünkü bu uyaranlar, belirli bir izleyici topluluğunu etkilemek, onlarda belirli tepkiler yaratmak ereğiyle düzenlenecektir. Aynı uyaran, değişik izleyici topluluklarında değişik tepkilere yol açar. Bir izleyiciye çarpıcı gelen bir kurgu, bir başkasına hiç de çarpıcı gelmeyebilir: «Belirli bir uyaran, belirli bir tepkiyi (etkiyi) ancak belirli bir sınıf ruhu taşıyan izleyicilerde uyandırabilir» (15:26). Eisenstein. buna bir örnek olarak Grev filminin son ayrımındaki (bak. 8: II. Ek) kesimevinde hayvanların boğazlanmasını gösteren ürkütücü görünçlüğü ele alır ve hayvan kesimine alışık olan köylü izleyicilerde ya da bir kesimevi işçisinde bu görünçlüğün hiç de beklenen tepkiyi uyandırmayacağını söyler.


Öte yandan, Eisenstein'a göre, izleyici şu yönden de önem kazanmaktadır: Kurgunun işlevi, izleyiciyi edilgin durumdan çıkarmak, filmin görüntülerine etken biçimde katmaktır: «Kurgunun gücü, izleyicinin coşkularını ve usunu, yaratma sürecine sokmasındadır. İzleyici, yaratıcının imgeyi kurarken izlediği yolu izlemeye zorlanır. İzleyici yalnız gösterilen öğeleri görmekle kalmaz, yaratıcının yaşadığı gibi, imgenin ortaya çıkış ve oluşunun devimsel sürecini de yeniden yaşar. Bu belki de, yazarın düşünce ve duygusunu tümüyle izleyiciye ulaştırmada elden gelen en ileri ölçüde bir yaklaşımdır» (8:43). Böylece, izleyici doğrudan doğruya yaratma işine katılmaktadır. Bu aynı zamanda, Marx'ın tanımladığı biçimde gerçek araştırma yoluna da tıpatıp uyar; şöyle der Marx: «Yalnız sonuç değil, bu sonuca giden yol da gerçeğin parçasıdır. Gerçeğin araştırılması da doğru olmalı. Doğru araştırma, açılmış, yayılmış gerçek demektir ki, bunun dağınık parçaları sonuçta bir araya gelir» 
(8: 43-44).
Bundan dolayı izleyici, Eisenstein'ın kuramında başından sonuna dek önemli bir yer tutmuştur. Kurgu kavramını geliştirdikçe, izleyici ile film arasındaki ilişki üzerindeki görüşlerini de geliştirmiştir Eisenstein, (ilerideki konulara bakınız).