Ana içeriğe atla

İçinden Konuşma

Eisenstein'ın 1930'larda sesli sinemanın ortaya çıkışıyla birlikte üzerinde durduğu, anlıksal kurgunun bir ardılı, uzantısı saydığı, kimi tasarı ve filmlerinde (Bir Amerikan Traiedisi, Bejin Bataklığı) uygulamaya çalıştığı, ama yine biçimcilik suçlamaları dolayısıyla geliştiremediği konulardan biri de içinden konuşmadır (inner monologue, internal monologue). Eisenstein, içinden konuşmayla bir dil ve düşünce süreci olarak yakından ilgilenmekteydi. İnsanın kendi düşünce akışını dinlemesi işlemine hayranlık duymaktaydı. Bu içsel konuşmanın, dışa vurulan konuşmadan apayrı bir özelliği, kendine özgü sözdizimi (syntaxe) bulunduğunu belirtmekteydi. İçten konuşmanın en büyük ustası saydığı James Joyce'a büyük bir önem vermekteydi; onu, düşünce ve duyguların içsel sürecini yansıtan yeni biçimlerin kurucusu saymaktaydı. Joyce'un «Ulysses» adlı romamnrn kahramanı oları Leopold Bloom'un içinden konuşmasının, bilinç akışı (stream of consciousness) uygulayımının olanakları Eisenstein'ın ilgisini çekmişti, Eisenstein sesli sinemanın başlangıcında bu romanı görüntülüğe aktarmak istemişti. Yurt dışı gezisindeyken Eisenstein Paris'te bu konuyu Joyce'la görüştü. Joyce da bir sinema yaratıcısı olarak Eisenstein'a büyük bir saygı duymaktaydı ve onun içinden konuşmayla ilgilenmesini büyük bir memnunlukla karşılamıştı. Joyce'a göre «Ulysses»ı ancak ya Eisenstein ya da Alman yönetmen Walter Ruttmann çevirebilirdi. 1933 yılında Vsevolod Vişnevski «Batı'yı Tanımalıyız» başlıklı bir yazısında Joyce'u savunup, Eisenstein'ı bu yazarın önemini kavrayan büyük bir Sovyet sanatçısı olarak tanık gösterince Joyce'la ilgili uzun bir tartışma başladı SSCB'de. Bu tartışma, toplumcu gerçekçiliğin resmi sanat görüşü olarak benimsendiği 1934 Yazarlar Kongresi'nde Radek'in sunduğu «James Joyce mu Toplumcu Gerçekçilik mi?» raporuyla son buldu. Bu yolda ortaya konan bir sorunun nasıl yanıtlanacağı önceden belliydi (33:55). 

Eisenstein yine de Joyce'un önemini vurgulamaktan geri kalmadı. 1934 sonbaharında Devlet Sinema Enstitüsü'ndeki bir dersinde şöyle diyordu: «James Joyce tek bir kişiyi -Bloom- ele alır, onu bir gün boyunca mikroskop altına koyar ... Mikroskop yöntemi yalnız, çalışmanın bilimsel bir biçimi değil, aynı zamanda bilimsel yöntemin sanata uygulanmasıdır. Joyce işte böyle çalışıyor ve sanat için bilim yöntemi oluşturuyor ... Böylece Joyce'un kitabı örgensel bir bütündür. Öbür alanlarda çalışan bilginler gibi, o da yazında birçok buluş yapar. Ama Radek gibi eleştirmenler, bizlerin halkı Joyce'un gördüğü gibi görmediğimizi, dolayısıyla Sovyetler Birliği'nde bu tür yazın istemediğimizi, çünkü bunun gerçekle hiçbir ilintisi bulunmadığını söylerler. Böyle düşünmek yanlıştır. Çünkü mikropların niteliğini anlamak istiyorsanız laboratuvara gitmelisiniz. Joyce'u incelemeliyiz. İki yıldır Joyce'u bilimsel ereklerle çevirme konusunda tartışmalar oldu, ama bu tasarı, Radek'in konuşmasından sonra bir yana bırakıldı. Bu yüzden Rus yazarlarının çoğu büyük bir kayba uğradı. Radek'in konuşmasına öfkelendim. Bu konuşmayı çözümlediğimde, onun Joyce'un sıradan bir yorumu olduğunu gördüm. Radek, Joyce'un duruk bir özyapıyı, nesnel bağlamının dışında yalıttığından yakındı. Bu, Joyce'un toplumsal kökeniyle açıklanabilir. Joyce, Balzac'la başlanan çizgiyi sürdürür. Onun deneyimlerini derinlemesine incelemeye gereksinimimiz vardır» (30:490-491). 

Joyce tartışması bir yıl sonra bu kez de Sinemacılar Toplantısında ortaya çıkacaktı. Eisenstein bu toplantıdaki konuşmasında anlıksal sinemadan söz açarken bunun kuramsal yönde yeni bir ardıla yol açtığını, bunun da içinden konuşma olduğunu söyler ve şöyle der: «İçinden konuşma, sorunu, kahramanın coşkularının çizilmesinde daha öykücü bir çizgiye oturtarak, kavramların akışındaki katı soyutlamayı bir ölçüde sıcaklaştırdı, .. İçinden konuşmayı kurma yasaları, sanat ürünlerinin biçim ve düzenlemelerindeki kuruluşu yöneten bütün yasa çeşitlerinin temelindeki yasalar olarak ortaya çıkmıştır» (9:129-130). 

Eisenstein, bir başka yazısında, Bir Amerikan Traiedisi filminin oyunluğunu hazırlarken, romanın kahramanı Clyde'ın kafasında birbiriyle çarpışan karşıt düşünceleri, «öldür - öldürme» çatışmasına bağlı bütün ruhsal durumları, bilinç akışını nasıl içinden konuşma yoluyla yansıtmaya çalıştığını anlatırken de şöyle der**: «Alıcı, Clyde'ın «içi»ne sızmalıydı. Düşüncelerin ateşli akışı'nı dıştaki gerçeklikle -kayık, karşısında oturan kız, kendi davranışları- iç içe geçirerek sesli ve görüntülü olarak ortaya koymaIıydı. «İçinden konuşma» nın biçimi doğmuştu ... Allak bullak olmuş bir anlıkta düşüncelerin tüm akışının uygun biçimde sunulması yolunu ancak film sağlayabilir. Ya da, yazın bunu yapabilirse, kendi katı çerçevesinin sınırlarını parçalayan bir yazındır bu. Yazının bu alandaki en parlak başarısı, Leopold Bloom'un «Ulysses» teki ölümsüz «içinden konuşma»sı olmuştu ... » (9:103-104). 

Eisenstein, daha sonra, içinden konuşmanın yazında geçirdiği tarihsel gelişmeyi özetleyerek yazısını şöyle sürdürür: «Bununla birlikte içinden konuşma en eksiksiz anlatımını yalnız sinemada bulur. Çünkü yalnız sesli sinema, düşünce akışının tüm evrelerini ve tüm özelliklerini yeniden kurabilir... Düşünce olarak bunlar kimi zaman görsel imgelerle işler.. Sesle. Eşlemeli ya da eşlemesiz. Sonra ses olarak. Bir biçime bağlanmaksızın. Ya da ses-görüntüyle: Nesnel olarak, gösterimsel seslerle... Sonra birden, belirli, anlıksal sözcükler: Söylenilen sözcükler denli «anlıksal» ve dingin. Kapkara bir görüntülükle, görüntüsüz bir görselliğin sürüp gidişi. Sonra kesik kesik, coşkulu bir konuşma. Yalnız adlar. Ya da yalnız eylemler. Sonra ünlemler. Ereksiz biçimlerin zikzaklarıyla, bunlarla birlikte eşlemeli olarak fırdönüp giden. Sonra tam bir sessizlik içinde görsel imgelerin akışı. Sonra çoksesli seslerle bağlantı. Sonra çoksesli görüntüler. Sonra ikisi birden ... » (9:105). 

Biraz aşağıda da şunları ekler: «İnsanın, özellikle coşkulu bir durumdayken kendi kendini anlaması için kendi düşünce akışını dinlemesi, kendi anlığına bakıp dinlemesi ne denli büyüleyicidir. «Kendi dışınıza» konuşmadan ayrı olarak «kendi kendinize» nasıl konuşuyorsunuz? Dışarıya vurulan konuşmadan ayrı olan içinden konuşmanın sözdizimi. Görsel imgelere karşılık olan, titreşimli iç sözcükler. Dış koşullarla karşıtlıklar. Bunların karşılıklı olarak nasıl çalıştığı. .. » (9: 105). Ve Eisenstein, içinden konuşmada, kurgunun temelinde yatan bir kurala uyduğunu belirtir: «Kurgu biçimi, bir yapı olarak, düşünce süreci yasalarının yeniden kuruluşudur» (9: 106).