Daha önce, Eisenstein'ın ilk kurgu kavramı olan çarpıcı kurgudan söz açarken, sanatçının kurgu anlayışında izleyicinin de önemli bir yeri olduğunu ve kurgu kavramı geliştikçe bu ilişki üzerindeki görüşlerinin de geliştiğini belirtmiştik. Gerçekten de kurgu kavramı anlıksal kurguya, duyumların eşlenmesine, görsel-işitsel karşısürüme (kurguya) doğru ilerledikçe, Eisenstein'ın kurgu - izleyici ilişkisi üzerindeki görüşlerinde de dönüşüm ortaya çıktı. çarpıcı kurgu döneminde bu ilişki tepkebilim ilkeleri üzerine dayanırken, anlıksal kurgu döneminde bu ilişki, düşüncenin işleyişi, düşünce sürecinin yasalarına dayanmaya başladı. Potemkin döneminde izleyici - film ilişkisi coşturuculuk'tu (pathos). Duyumlarm eşlenmesi, görsel-işitsel karşısürüm döneminde tüm duyumların bir bütün içinde birleşerek filmi örgensel biçimde eksiksiz oluşturması dönemindeyse, İzleyici - film (kurgu) ilişkisi «yaratıcı esrime»ye (creative ecstasy) dönüştü. Filmin yaratılması sırasında her yaratıcının geçirdiği yaratıcı esrime, bir çeşit «kendinden geçiş» izleyiciye aktarılıyor; izleyici filmdeki bu esrimeyle özdeşleşerek filmin tüm coşkusal-anlıksal yapısına katılıyordu. Demek ki yaratıcı esrime görüşünde, izleyicinin bütün coşkusal-anlıksal etkinliğinin en üst düzeyde uyandırılması söz konusuydu. Eisenstein, esrimenin Yunancadaki kök anlamında -bulunan «kendinden çıkış»a (ek-stasis) uzanarak, bunu, eytişimin temel ilkelerinden olan sıçramayla şöyle açıklar: «Kendinden çıkış (= ek-stasis) zorunlu olarak bir başka şeye, ayrı nitelikte bir şeye, daha öncekinin karşıtı olan bir şeye geçiştir» (16:79-80).
Eisenstein'a göre hem yapıt hem de izleyici için ortak olan bu esrime (kendinden çıkış, kendinden geçiş), eytişimin, sürekli sıçramalarla daha yüksek düzeye dönüşü yasasına uyar: «Bu çeşit bir yapıtın, onu izleyen üzerinde çok özel bir eylemi vardır. Bu yapıt artık yalnızca doğal olaylar düzeyine yükseldiği için değil, aynı zamanda bu yapıtın yapısındaki yasanın, ikisinin de örgensel doğanın parçaları olduğu ölçüde, yapıtı izleyeni de yönettiğindendir bu. İzleyici bu türden bir yapıta örgensel olarak bağlı olduğunu duyar, onunla kaynaşır; tıpkı kendini çevreleyen örgensel ortamla ve doğayla birleştiği ve kaynaştığını duyduğu gibi» (16:50).