Ana içeriğe atla

Eisenstein'a Göre Kurgunun Anlamı

Çekimler içindeki uyaranlann, öğelerin çatışması; çekimleerin içeriklerinin taşıdığı çatışma gibi, Eisenstein için kurgu da çatışmaya dayanır. Çünkü çekimler kendi başlarına ne denli gizil ve gerçek çatışma öğeleri taşırlarsa taşısınlar, gerçek değerlerini bundan değil, komşu çekimlerle ilişkilerinde bulurlar. Çünkü bu kez, çekimlerin birbirleriyle karşılaşmasından doğan çatışma ortaya çıkar ve bu çatışma yeni bir niteliğe yol açar: «Hangi çeşitten olursa olsun iki parçası yan yana getirildi mi,bu parçalar bu yan yana getirişten doğan yeni bir kavrama, yeni bir niteliğe ister istemez yol açarlar. Bu, yalnız sinemaya özgü bir koşul değil, iki olguyu, iki olayı, iki nesneyi yan yana getirdiğimiz her durumda her zaman rastladığımız bir olaydır» (8: 24). Eisenstein'ın kurguya temel olan bu görüşü, en yalın biçimde şöyle ortaya konabilir: A ile B çekimleri, yaratıcı biçimde birleştirildiklerinde, ortaya çıkan sonuç A + B değildir (yani bu iki çekimin toplamı değildir); hatta AB de değildir (yani A ile B'nin çarpımı da değildir); Aile B'nin çatışmasından doğan ve artık A'dan da B'den de apayrı, yepyeni, daha üst düzeyde bir kavramdır.

Eisenstein, gerçek ve gerçekçilik konusunda nasıl Vertov, Pudovkin ve daha birçok sinemacıdan ayrılıyorsa; kurgu konusundaki bu anlayışıyla da Kuleşov ile Pudovkin'in kurgu anlayışından, geleneksel kurgu anlayışından da ayrılmaktadır. Kuleşov ile Pudovkin'e göre, dışımızdaki dünyadan alınmış olan çekimlerde gerçek zaten vardır. Bu gerçek, ustaca düzenlenmesi gereken kurgunun gerecidir. Bu kurgu, izleyicinin bu gerçeği en yalın, en rahat, en doğal yoldan izleyebileceği bir biçimde olmalıdır. Kurgu, buna ancak, anlatırnın gereklerine göre, benzetme, karşıtlama, koşutluk gibi öğeler katmalıdır. Dolayısıyla, Kuleşov ile Pudovkin'in kurgu anlayışı, çekimlerin yalın, düzgün, doğru bir çizgi üzerinde tuğlalar gibi yan yana, üst üste yerleştirilmesine dayanır. Eisenstein bu görüşü şöyle anlatır: «Bu çekimler birbirine yapıştınlınca kurguyu oluşturur. Kuşkusuz ancak uygun bir dizem içinde yapıldığında!» Sinemacılığın eski, çok eski okulunun öğrettiği, kabaca, buydu. Bu okulun türküsü de şuydu: «Vida yanına vida / Tuğla üstüne tuğla ... » Örneğin Kuleşov doğrudan doğruya tuğladan söz açar: «Bir düşünce tümceniz, öykünün bir parçası, tüm dramatik zincirin bir halkası varsa elinizde, o zaman bu düşünce, tıpkı tuğlalar gibi, çekim-şifreleriyle oluşturulup anlatılır». «Çekim, kurgunun öğesidir. Kurgu, bu öğelerin birleştirilmesidir». «Bu en zararlı çözümlemedir» (9:36) 

Eisenstein buna karşı, yukarıda da belirttiğimiz, şu görüşü öne sürer: «Çekim hiçbir zaman kurgunun bir öğesi değildir. Çekim bir kurgu gözesidir. Gözeler nasıl bölünürlerken şu ya da bu çeşitten bir olayı, örgeni ya da dölütü (embryo) oluşturuyorsa, çekimden oluşan eytişimsel sıçramanın öbür yanında da kurgu yer almaktadır» (9:37). 
Eisenstein, bundan dolayı, kurgunun, dolayısıyla çekimlerin, birbirine karşıt iki parçanın çatışmasıyla, çarpışmasıyla belirIenebileceğini söyler: «Bana göre kurgu, birbirini izleyen parçalardan derlenen bir düşünce değil, birbirinden bağımsız iki parçanın karşılaştırılmasından doğan bir düşüncedir» (4:188). Pudovkin'le görüş aynlığını da şöyle anlatır: «Önümde buruşmuş, sararmış bir kağıt duruyor. Kağıdın üstünde gizemli bir not var:

«Bağlanma: P» ve «Çarpışma: E»

Bu, P (Pudovkin) ile E (ben) arasında kurgu konusundaki ateşli bir tartışmanın özdeksel izidir. Bu artık bir alışkanlık oldu. Pudovkin düzenli aralıklarla beni gecenin geç saatlerinde ziyaret eder ve kapalı kapılar ardında ilke sorunları üzerinde tartışıp dururuz. Kuleşov okulundan yetişen Pudovkin, kurgunun, parçaların bağlanması olarak anlaşılmasını yüksek sesle savunur. Bir zincir oluşturmak üzere. Yani yine «tuğlalar». Bir düşünceyi yorumlamak için dizileme tuğlalar. Onun karşısına kurgunun bir çarpışma olduğu yolundaki kendi görüşümle çıktım. Yani belli iki etkenin çarpışmasından bir kavram doğacağı görüşüyle» (9:37-38). 

Eisenstein'a göre, kurguda «bağlanrna» , yalnızca özel bir durumdur; çeşitli olanaklar arasında yalnızca özel bir durum. Eisenstein bu özel durumun üstelik en güçsüz durumlardan biri olduğunu, bilardo yuvarlarıyla yaptığı bir benzetmeyle anlatır: «Fizikte yuvarların birbirine değmesinden (çarpışma) nasıl sayısız durumların doğabileceğini anımsayınız. Bu durumlar, yuvarların lastikten olmasına ya da lastiğin karışık olup olmamasına bağlıdır. Bütün durumlar içinde değmenin öylesine güçsüz olduğu biri vardır ki, çarpışma iki yuvarın da aynı yönde eşit devinimine doğru soysuzlaşır: Bu durum, Pudovkin'in görüşüyle uyuşacak durumlardan biridir» (9:38)ı *.